Kestane Hakkında
Kestane, eski zamanlardan beri insanların beslenmesinde önemli rol oynamış. Alp yöresindeki insanların dört-altı aylarını
kestane yiyerek geçirdikleri rivayetler arasında.
Hatta fazlaca olan bu tüketimden dolayı
kestanenin meyvesine fakirin ekmeği,
kestane ağacına ise ekmek ağacı ismini takmışlar.
Anadolu,
kestanenin anayurdudur. Kestane ilk kez ortaya Lidya uygarlığında çıkmış, antik çağlarda uzun süre Lidya
elması adıyla anılmıştı. Bu nedenle geçmişte en kaliteli
kestaneler Lidya uygarlığının merkezi olan bugün Manisa ilinin Salihli ilçesinde kalan bölgede yetiştiriliyordu. O halde Salihli'de yükselen Bozdağ'daki ormanlar
kestaneye de kucak açıyordu. Kestane, ilk adıyla Lidya
elması geçmişte çok değerliydi. Çünkü sahip olduğu yüksek nişasta oranıyla buğday gibi doyurucu bir tohumdu. Bu nedenle özellikle Batı Anadolu'da koloniler kuran eski Yunanlıların en önemli yiyeceklerindendi. Yunanlılar
kestaneyi Anadolu'dan alıp bugünkü Yunanistan'da yetiştirmeye çalıştı ancak
kestane nazik bir ağaçtı. Her türlü toprağı sevmezdi. Yunanistan'sa kireçli topraklarla kaplıydı. Sayısız deneme başarısızlıkla sonuçlandı. Ama
kestane yetiştirme çabaları bitmedi. En sonunda Teselya Yarımadası'nda Kastania bölgesinde
kestane yetiştirmeyi başardılar. Böylece
kestane Avrupa yolculuğuna başlamış oldu. Yunanlılardan sonra Romalılar
kestaneyi Kastania bölgesinden aldıkları için, o zamana kadar Lidya
elması diye bilinen ürüne 'kastania' dediler ve Avrupa'nın derinliklerine taşıdılar. İşte o günden sonra Lidya
elması kastania, Türkçe söylenişiyle
kestane adını aldı.
Geçmişin bu önemli yiyeceği bugün kış gecelerinin vazgeçilmezi ama günümüz insanları
kestanenin özelliklerini pek bilmiyor. Botanik bilimi açısından
kestane, kayıngiller ailesinin bir üyesi olup kayın ağacı ve meşe ağacının yakın akrabası. Bu nedenle sadece besin açısından değil kereste açısından da dünyanın en önemli ağaçlarından biri. Ticari olarak en kaliteli keresteler meşe, kayın ve
kestanedir. Ancak
kestanenin meşe ve kayına göre bir avantajı daha var. O da suya dayanıklı olması. Örneğin Karadeniz bölgesindeki yaylalara çıktığınızda karşılaşacağınız güzel, eski yayla evleri
kestane ağacından yapılmıştır. Bu nedenle de Anadolu'da artık yaşlı
kestane ağacı bulmak pek mümkün değil.
Kestane,
fındık,
fıstık,
ceviz gibi tohumlar içerisinde en besleyici olanlardan biri. Binlerce yıl öncesinde Akdeniz'in tahıl yetişmeyen bölgelerinde en önemli besin maddesi olarak kullanıldı. Örneğin antik çağ hekimlerinden Galen ve yine antik çağda Tarsus'da yaşamış tarihin en eski eczacısı Dioscorides
kestanenin çok iyi bir besin olduğunu, ayrıca köpek ısırığına ve dizanteriye karşı da etkili olduğunu söylemişler.
Orta çağdaysa İtalya'da özellikle buğday yetişmeyen yüksek kesimlerinde
kestanenin en faydalı besin olduğu, örneğin Toskana bölgesinin en büyük varlığının
kestane olduğu yazılmış. Ayrıca 20. yüzyılın başlarında buğday ununun bulunmadığı yerlerde en güzel ve doyurucu ekmeklerin
kestane unundan yapıldığı söylenmiş ve Korsika'da
kestane unundan yapılan ekmeğe ağaç ekmeği adı verilmişti. Bugün de
kestane unundan yapılan ekmek, kurabiye ve bisküvi çeşitlerinin glütensiz ürünler arasında başı çektiğini görüyoruz.
Evde
kestane yapmak için,
süt kestaneleri yıkayıp kuruluyoruz. Üst tarafından birer çizik atıyoruz. Sadece üst ızgarası yanan bir fırında ya da bir teflon tavada pişiriyoruz.